Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Deniz KALENDERGİL

Seni andım durdum sabaha kadar.

Seni andım durdum sabaha kadar…

Bir an kulağımda çınladı sesin

Ruhumu dolaştı ılık nefesin

Uykuyu gözümden sildi hasretin

Gözümü yummadım sabaha kadar

Seni içtim durdum sabaha kadar

Seni andım durdum sabaha kadar

Taverna müziğinin temel taşları olan bu sözler, bana göre Arif Susam’ın Türk gençliğine en büyük armağanıdır. Sadece Ari Susam mı? Tabiki hayır. Cengiz Kurtoğlu, Nejat Alp ve şu an aklıma gelmeyen sayısız taverna sanatçısı. Aynı dönemi yaşamış biri olarak rahatlıkla

söyleyebilirim ki; taverna müziği o dönemde yetişen insanların duygusal olmasına neden olmuştur.

Her anını duygu yüklü yaşayan o dönemin gençliği, özellikle ikili ilişkilerinde her zaman sağduyunun galip gelmesini sağlamış, psikolojik anlamda ise daha sağlıklı bir neslin yetişmesine öncülük etmeyi bilmiştir. Arabesk ise neredeyse Taverna müziği ile aynı dönemi süsleyen bir diğer müzik türü olmuştur. Ancak bu iki müzik türü her ne kadar tını olarak birbirini tamamlasa da, özünde birbirinden bağımsız iki kutbun uç noktaları niteliğindedir.

İnsanların köy ve kentlerden büyük metropollere göç etmeye başlaması, acılı arabesk kültürünün yerleşmesine ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Özellikle 1960’lı yıllarda başta Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkelerine başlayan gurbet yolculuğu, bu tür müziğin sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da icra edilmesine ve yayılmasına sebep olmuştur.

Bu nedenledir ki, bir dönemin Arabesk sanatçılarının çoğu ya Avrupa’daki Türkler tarafından keşfedilmiştir ya da Avrupa’da daha geniş kitleye sahip olarak, Türkiye’de de ününü devam ettirmiştir.

Taverna müziği ile arabesk müziğin arasındaki en önemli fark, dinleyen insanlarda bıraktığı etkide gizlidir. Taverna müziği daha çok duygusallık ve onunla birlikte eğlenceyi bünyesinde barındırırken, Arabesk müziği ise insanlarda acıma hissi uyandıran ve bu hissin duygusal isyana dönüştüğü bir müzik tarzı olmuştur.

Yaşı 40 civarında olan herkesin muhakkak taverna müziği ile bir duygusal bağı vardır. Kimisi sevgilisinden ayrılmış ve bu şarkılarla teselli olurken, bazıları ise bu şarkılar sayesinde neşesini bulmuş ve kederini bir nebze de olsa unutmuştur…

Yoldan geçen arabalardan yükselen Arif Susam şarkıları, içinde her zaman umut barındıran gençlerin diline tercüman olurken, piyanonun tuşlarından kalplere kadar uzanan buğulu şarkılar, insanların yüzünde mutlu bir tebessüm oluşmasına neden olmuştur…

O zamana kadar arabasında taverna müziği ile hayat bulan Türk gençliği, bir gün ‘Onun Arabası Var’ isimli bir şarkı ile tamamen yıkılır. Çünkü artık net olan bir şey vardır ki; parası olanın aşkı olur, olmayanın aşkta yeri yoktur…

Mustafa Sandal’ın unutulmaz şarıkları, pop müziğinin gelecekte yaratacağı çığırın da habercisi olmuştur. Ancak Taverna ve Arabesk müzik türleri arasında pop müziğinin çok daha farklı bir yeri olacaktır. Temelinde maddiyatı aşılayan bir müzik türü olan pop müzik, Türk gençliğinin kimyasını da bozuvermiştir…

Müzik kalitesi tamamen batılaşmış olan bu müzik türü, dinleyen kalitesini de artırmış, bu da beraberinde bir maddiyat kültürünü getirmiştir. Yolda, arabada, otobüste, metrobüste veya metroda kulağınıza fısıldanan pop müzik, dinleyenlerin ruh halini de bizlere çok iyi yansıtır nitelikte…

Müzik evrenseldir. Buna kesinlikle katılıyorum. Ama müzikle iç içe olan birisi olarak şunu da rahatlıkla söyleyebiliyorum. Müzik seçimlerimiz yaşadığımız ortama, bulunduğumuz ruh haline ve cebimizdeki para oranına göre değişebiliyor.

Fakat bu kaçınılmaz durumlar hiçbir zaman müzik dinlememize engel olamıyor. Kim bilir belki de, Afrikalılar gibi duyduğu herhangi bir ritimde dans etmeye başlayan bir toplum olduğumuzda, müziğin insanlığa ne denli önemli bir armağan olduğunu o zaman anlamış olacağız…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Reklamı Geç